Suriye sanatla iyileşecek
Barada Nehri, benim çocukluğumdaki aynı nehir değil. Suriye’de pek çok şey değişti; ama ben en çok bu nehrin bu kadar değişmesine üzülüyorum. Etrafındaki kafelerde oturur, çevresinde faytonlarla gezinirdik. Tramvaylar, otobüsler de vardı; ama ben faytonları tercih eder ve onları taksi gibi kullanırdım. Şimdi nehrin Macri Meydanı’ndaki kısmı hariç, üstü tamamen kapatıldı ve üzerinde arabalar gezinen bir yol oldu. 70 yaşındaki Ziraat Mühendisi Muhammed Nayef’in bu sözleri bir sergi salonunun duvarındaki siyah-beyaz bir fotoğrafın altında yazıyor. Suriye’nin 9 farklı şehrine ait fotoğraflar ve her birinde hatırası olanların çarpıcı sözleri. Tüm bunları Rezan Has Müzesi’nde açılan “Bir Mekân, Bir Hikâye: Suriye Arşiv Fotoğraflarında İnsan Belleği” sergisinde görme şansınız var. Suriye’deki savaşın insan hayatı ve kültürel miras üzerindeki yıkıcı etkisinin gösterilmesi amacıyla Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen bu sergi, 26 Ekim tarihine kadar ziyaretçilere açık olacak. Biz de Stewards of Cultural Heritage (SoCH) projesi kapsamında düzenlenen sergiyi ve de projenin ayrıntılarını Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi Sorumlusu Berna Polat ile konuştuk.
Öncelikle projeden bahseder misiniz?
Stewards of Heritage 2016 yılında başlayıp iki yıl süren bir proje. Proje Yöneticisi Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdür Vekili Dr. Katja Piesker, proje koordinatörü Diana Miznazi ve yedi kişilik Suriyeli bursiyerden oluşan bir ekip. Bu ekip workshoplar ve çeşitli uygulamalarla bir eğitimden geçti. Bu kapsamda 17 tane workshop yapıldı. Fotoğraf, restorasyon, arşivleme, kazı ekipmanlarının nasıl kullanıldığı, 3D modelleme ve GIS gibi başlıklarla özetleyebileceğemiz workhsoplar gerçekleştirildi.
Bu ekipteki Suriyeliler’in kendi projeleri de var mıydı?
Elbette. Onlar hem kendi projelerini yürüttüler, hem de kültürel miras alanlarında yetenek ve becerilerini geliştirecek eğitimler aldılar. Bir bursiyer Palmira’nın çevresinde fazla ilgi görmemiş sit alanlarını belgeledi ve buraların interaktif bir haritasını çıkardı. Bir diğer bursiyer arkadışımız Halep’teki bir medrese ve bir caminin restorasyon projesini hazırladı. Bu bursiyerler, bu projenin devamı niteliğinde halihazırda devam etmekte olan bir proje ile Türkiye’de yaşayan ve kültürel miras alanında çalışma potansiyeli olan yaklaşık15-20 kişilik bir grup Suriyeli arkadaşa, aldıkları eğitimi aktarmaktalar. Öğreten ve öğrenen arasındaki hiyerarşinin kaldırılmaya çalışıldığı, Suriyeliler’in yer aldığı bir kültürel miras ağının oluşturulmasına yönelik bir proje diyebilirim.
Peki bu projenin amacı ve hedefi ne?
Bir gün Suriye yeniden ayağa kaldırılmak istendiğinde hazır bir beyin ve insan gücünün oluşturulması sağlamayı hedefledik. Çünkü projede yer alan insanlar ya arkeolog ya da mimardı. Diğer yandan Türkiye’de bulundukları süre içerisinde kendi mesleklerini icra ederek, ülkemize faydaları olmaları da sağlanıyor.
Hedefine ulaştı mı?
Stewards of Cultural Heritage (SoCH) projesi, Avrupa Komisyonu ve Europa Nostra tarafından “Eğitim, Beceri Geliştirme ve Farkındalık Yaratma” kategorisinde 2019 Avrupa Kültür Mirası Ödülleri / Europa Nostra Ödülü’ne layık görüldü.
Sergiye gelecek olursak, burada nasıl bir mesaj veriyorsunuz?
Suriyeliler, Türkler ve ülkemizde yaşayan Araplar için açılmış bir sergi. Açıkçası, bu sergiyi hazırlayana kadar, benim de Suriye konusunda basmakalıp düşüncelerim vardı. Ancak bu süreçte fikirlerim tamamen değişti. Sergiyi gezen ve Suriyeliler ile ilgili önyargısı olanların fikirlerini değiştireceğini umuyorum. Aynı zamanda Suriye’nin ne kadar zengin bir kültürel mirası olduğunu gösterme şansımız oldu.
BAKMAKTA ZORLANDILAR
- Sadece kişisel arşivlerden mi fotoğraflar seçildi?
- Alman Arkeoloji Enstitüsü, Berlin İslam Sanatları Müzesi ve Oppenheim Vakfı arşivlerinden yapılan bir seçki ile sergi oluşturuldu. Bütün bu arşiv fotoğraflarının özellikle savaş dönemlerinde ne kadar hayati bir önem taşıdığını göstermek istedik. Bütün bu fotoğraf hikayesinin ardında bu fikirlerin olduğunu söyleyebilirim.
Nasıl çalıştınız?
İlk olarak projedeki çekirdek ekip ve onların tanıdıkları ile başladık. Sonra giderek büyüyen bir insan ağıyla çalışma fırsatı yakaladık. İstanbul, İzmir ve Gaziantep’ten 55’e yakın kişiyle görüştük. Elimizdeki arşiv fotoğraflarını da şehirlere ayırdık.
Kaç fotoğraf ve kaç şehir var?
70’e yakın fotoğraf ve dokuz şehir var. Mesela seçtiğimiz bir fotoğrafı gösterdiğimiz kişilere, “Bu fotoğraf size ne hatırlatıyor?” şeklinde basit bir soru sorduk.
Neden bu soruyu seçtiniz?
Büyük hikayeler ve başlıklar istemedik. Buradaki izleyicinin empati kurabileceği, günlük hikayeleri sergiye taşımanın doğru olacağını düşündük. Bu ilk başlarda sancılı birşeydi. Savaştan zarar görmüş biri için, belki bir daha göremeyeceği bir yerin fotoğrafına bakmak zor bir şey. Artık size ait olup olmadığı belli olmayan, fakat bir zamanlar size ait bir yerin fotoğrafına bakmak herhalde çok acı vermiştir.
O halde fotoğraflar üzerine konuşulurken zoruklar yaşadınız.
Bazen uzun esler vermek zorunda kaldık ve yarıda bıraktık. Bazen çok güldük. Çoğunlukla onların ne kadar güçlü olduğunu görüp şaşırdığımı söyleyebilirim. Bu günlük hikayelerle arşiv fotoğraflarını eşleştirdik. Video röportajları da yaptık. Amacımız Suriye’nin sandığımız gibi bir ülke olmadığını, büyük bir kültürel mirasa ve insan çeşitliliğine sahip olduğunu göstermekti. Çok emek harcadık ve güzel bir sergi oldu.
Proje sergiyle taçlandı
- Peki siz projenin neresinde duruyorsunuz ve proje devam ediyor mu ?
- Ben, aslında projenin fotoğraf kısmıyla ilgiliyim. Proje ödül aldı ve bu serginin açılmasıyla taçlandı. Şimdi ise ikinci kısmı başladı. Eğitim alan 7 Suriyeli arkadaş, 15- 20 kişilik yeni bir Suriyeli gruba daha önceki workshoplar ve alan tecrübesinden edindikleri bilgileri aktarıyorlar.