Pazarlar sakin dingin, uyumlu bir insan gibi
Kimine dar, kimine bolsun; pazartesi! Pazartesi! Sanki pazar bir şeymiş de onun bir de yarını, ertesi günü var. Ertesi günü yapacak işlerin içinde hep aynı olanı bir yana bırakırsak bize saat olarak ne kalır? Bu cümleler Sait Faik’in Kayıp Aranıyor kitabından alındı. Pazar günleri aslında yaşamın normal rutinin dışında bir hikâyeye sahip. Tam da bu nedenle seveni çok seviyor, sevmeyeni gerçekten sevmiyor. Biz ise “sanki ertesi bir şeymişcesine” umuda kapılıp, onu çok sevmeyi tercih ediyoruz. Bizimle aynı fikirde olan isimlerden biri de hattat Prof. Dr. Süleyman Berk.
Gazete aldığım tek gün
Berk’le pazarları masaya yatırırken ilk olarak “Klasik bir pazar gününüzü tarif eder misiniz?” diye soruyoruz. Hocamız biz gazetecileri sevindiren bir cümleyle başlıyor ve pazarlarını anlatıyor: “Yıllardır, gazete satın aldığım tek gündür pazar. Çocukların daha başlarını yastıktan kaldırmadığı erken vakitte eşofmanları çekip, hele eşim de bana katılmışsa, beraberce sabahın serinliğini içimize çekerek mahalle fırınına gitmek, ekmek almak sonra gazetelerimi satın almak en büyük zevklerimdendir. Pazar günleri gazetelerin verdiği Pazar ve seyahat ekleri dikkatimi çeken konuları işlemektedir. Bunları okumaktan büyük keyif alıyorum. Bulmacaları doldurmayı ise oldum olası severim. Kezâ pazar günü eşimle, Çubuklu semt pazarına mutlaka uğrarız. Bu pazarın özelliği sâkinliği, sebze ve meyvesinin kaliteli olmasıdır. Çubuklu’ya inmişken bazen Dereseki Köyü’ne uzanmak, çeşmelerinden akan ‘canlı’ sudan kana kana içmek âdetimizdir. Karşı tarafa İstinye’ye, Çubuklu’dan kalkan feribotla geçmenin zevki de bir başkadır. Sarıyer ve Kireçburnu eşimin doğup büyüdüğü yer. Aile büyüklerimiz orada olduğundan özellikle pazar günleri sık uğradığımız yerler.”
Aile fertleri birbirine doyuyor
Biraz önce dediğimiz gibi pazarları seven çok ancak onu “sıkıntı” kelimesiyle özleştirenler de az değil. Evden çıkmadan, ertesi gün yaşacağı stresi düşünmeden edemeyen, yoğun geçecek bir haftayı kafasında planlayamayanlar için pazarlar pek de sempatik olmayabilir. Berk’e bunları hatırlatıp, kendisine “Pazarları sıkıntı olmaktan kurtarmak için öneriniz var mı?” diye soruyoruz. O da, “Pazar günleri bütün aile fertlerinin bir arada bulunduğu, hiç olmazsa sabahları herkesin bir araya geldiği bir gündür. Klasiktir ama bütün aile fertlerinin bir sofranın etrafında kahvaltıda beraber olmak, pazar gününün en büyük keyfidir” diyerek aslında bu sıkıntılı ruh halinden kurtulmanın ilk yolunun aile ile geçirelecek zamanlar olduğuna dikkat çekiyor. Ardından da devam ediyor: “Bence, aile fertlerinin birbirine doyduğu bir gündür pazar sabahları. Birlikte kahvaltı, kahve sohbeti, aile fertleriyle bir arada olmak pazar gününü sıkıntılı olmaktan kurtarabilir. Yeşilin ve denizin olduğu bir yere gitmek, hobilerinizle meşgul olmak pazar günümüzü neşeli kılabilir. Ben fotoğraf çekmekten müthiş keyif alıyorum. Hele çektiğim fotoğrafları, iki elim kanda olsa, gecenin kaçı olursa olsun tasnif etmekten, bazılarını ise Photoshop’ta işlemekten müthiş zevk alıyorum. Tavsiye ederim.”
Peki Hocam, diyoruz, bugün ne izlesek? Berk’in üç önerisi ve bazı tavsiyeleri var: “Run Forrest Run ve Green Mile’i tavsiye ederim. Ayrıca, “Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı ve Bir zamanlar Anadolu’da Çok basit kaçsa da Madra Filozofu’nu bu listeye ekleyelim. Güldüren ve düşündüren bir Türk filmi!.. Gerçi benim gibi yeşilin ve denizin yanı başında olanlar daha ziyade kışın film izleme imkânı bulabilir. Bu arada benim olmazsa olmazım müzik. Türk sanat müziğini dinlemekten müthiş keyif alıyorum. Kezâ türkülerimiz de vazgeçilmezlerimdedir.”
Çocuklarımla beraber olmak büyük zevk
Pazarların ruhu her ne kadar dinlenmekten yana olsa da bu sakin gün kimi zaman çalışmak için de biçilmiş kaftan olabiliyor. Berk’e pazarları çalışır mısınız, dediğimizde şu cevabı alıyoruz: “Pazar gününü dinlenerek ve sevdiğimiz şeylerle uğraşarak, haftaya taze bir kanla başlanılması için bir fırsat olduğuna inanıyorum. Haftanın işini ve stresini pazar gününe taşımamaya özen gösteririm. Neticede ailemizin de üzerimizde hakkı var. Onlara da haftada bir gün olsun zaman ayırmak ve aile ortamını teneffüs ettirmek gerekir. Çocuklarım büyüse de onlarla beraber olmak benim için hâlâ en büyük zevktir.”
Ve geldik son soruya, pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu? Berk, şu cevabı veriyor: “Sâkin, dingin, uyumlu bir insan olurdu herhalde!..”
Beş Şehir’i masamdan ayırmam
Şimdi de gelelim pazar gününün kitabına. Berk, pazar günleri ‘insanı yormayan hatıra kitaplarını’ okumayı tercih ediyormuş. Şu sıralar ise elindeki eser ise Sahaflar Çarşısı’nda Görüp İşittiklerim. “O kitapta çoğu zaman kendimi buluyorum” diyor ve şunları ekliyor: “Zeytinburnu Belediyesi Yayınları’ndan Orhan Okay Kitabı ve “Beşir Ayvazoğlu” için hazırlanan kitabı yeni bitirdim. Şehir kitaplarından Tanpınar’ın Beş Şehir kitabını masamdan hiç ayırmam. Tanpınar’ın üslup güzelliği ve ifade gücünün meftunuyum.” “Özellikle pazar günleri görmek istediğiniz arkadaşlarınız var mı?” dediğimizde ise bizim için önce “dost” kelimesini tanımlıyor. “Dost, insanın kendini bulacağı, dinleneceği insan demektir. Benim dostlarım benim için özeldir ve onlara özel olduklarını da hissettiririm. Fethi Gemuhluoğlu ağabeyin tavsiyesini uyguluyor ve dostluklarımı söylüyorum” diyor Berk ve çok sevdiği torununu da anarak şunları anlatıyor: “Her zaman olduğu gibi yorgunluğumu unutturan, beni ben yapan dostlarımın pazar günü de yanımda olmalarını isterim. Lise ve üniversiteden arkadaşlarım, yanlarında şımardığım dostlarımdır. Aile dostlarımız, eşim için de benim için de çok özeldir. Hele küçük paşamızı iki gün geçmeden özlüyoruz; o bizim her şeyimiz!”
Kalabalık yerleri sevmiyoruz
Peki ya pazarları gezdiğiniz yerler var mıdır, diyoruz. Gezi kültürü üzerine de bir hayli düşünen hocamız, “Sahil ve yeşilliği olan yerler her zaman tercihimdir” diyor. İlk tercihi ise ikâmet ettiği Beykoz oluyormuş. Özellikle Beykoz Belediyesi’nin son senelerde yaptığı sosyal tesisler ve Ali Bahadır Mesire Alanı’nın haftanın bütün yorgunluğunun atılabileceği yerler olduğunu söyleyerek şunları ifade ediyor: “Beykoz’un köyleri özellikle Anadolukavağı, Poyrazköy, Anadolufeneri, Küçüksu insanı dinlendiren yerlerin başında geliyor. Eşimle sık gittiğimiz Vaniköy’de otantik bir kafe sohbet mekânımızdır. Çengelköy’de yılların Seval Pastanesi’ni organik çikolatası ve kışın enfes salebi yazın ise dondurması için tercih ediyoruz. Kalabalık yerleri kesinlikle sevmiyoruz…” Berk’e “En güzel ve en kötü geçen pazar gününüz hangisi?” diye sorduğumuzda ise önce torununu sonra da deprem bölgesinde geçirdiği pazarları anlatıyor: “Bizim için en güzel pazar, ‘küçük paşamızla’ birlikte olduğumuz zamandır. En kötü pazarı deprem bölgesinde gördüğüm manzarada yaşadım. Oraların ve insanların hâli aklımdan hiç çıkmıyor.”