Rayların üzerinde bir görsel şölen: İsviçre
Fatma MaturBir tren camının ardından bakınca güzelleş-meyen manzara var mı? Bence yok. Bir trenin penceresi geçtiği şeh...
Fatma Matur
Bir tren camının ardından bakınca güzelleş-meyen manzara var mı? Bence yok. Bir trenin penceresi geçtiği şehirlerde, köylerde olup biten her şeyle aranıza bir filtre koyar, sonu hep güzel biten cümleler kurulur uzaktan bakılan o yerler için. İşte o filtrelerin en güzellerinden birini İsviçre ekliyor. Trenle seyahat deyince akla gelen ilk birkaç yerden biri olan bu ülkedeki herhangi bir tren istasyonu, sizi ülkenin ufacık köylerine kadar bağlayan bir ağın parçası.
UNUTULMAYACAK BİR ROTA
Dünyanın en güzel manzaralı tren yolculuğu listelerine en az iki-üç rota sunan bir ülke olan İsviçre’de, o rotaların birinden, Golden Pass hattından bahsedeceğim. Bu hat sözünü ettiğim listelerde Glacier Express, Bernina Express gibi daha ünlü tren seyahatlerinin arkasında kalsa da bence her mevsim ayrı manzaralar sunması (diğer ikisi kış mevsiminde daha güzel denebilir) ve ister tek günde tamamlamanıza, ister bu yazıda bahsedeceğim duraklarda molalar vererek ülkenin en güzel yerlerini görmenize ve tatil programınızı bu tren rotası üzerinden oluşturmanıza izin vermesi nedeniyle benim için biricik. Şimdi tam olarak bunu yapıp, Golden Pass hattı etrafında şekillenen bir haftalık bir geziyi anlatacağım. Bu yazı, okuyanlara da bir tatil planı oluşturmak için fikir verebilir.
Basel Havalimanı’nda inip, Basel’den otobüsle şehir merkezindeki istasyona aktarma yapıyor, trenle bir saat mesafedeki Luzern şehrine ulaşıyorum. Luzern İsviçre’nin en güzel şehirlerinden biri. Golden Pass hattının da başlangıç noktası.
Golden Pass yolculuğu
Üçüncü günün sabahı Luzern tren istasyonundan Interlaken Ost istasyonuna yaklaşık iki saat sürecek yolculuk için trendeyim. Golden Pass Hattının ilk bölümü burası. Pilates dağının eteklerindeki Luzern gölünü izleyerek başlayan yolculuk, Sarnen ve Lungern gölü manzaraları ile devam ediyor. Yolculuk boyunca panoramik pencerelerden, karlı zirveleri, dağ eteklerine serpiştirilmiş gibi görünen köyleri, turkuaz gölleri seyretmek mümkün. Göllerin ardından Brünig geçidine yükseliyor tren. Deniz seviyesinden bin metre yüksekteki bu geçitten Meiringen vadisine inerken “bulut denizleri” arasından geçiyorum. Tren daha sonra Hasli Vadisinden, İsviçre’nin en güzel köylerinden biri olan Brienz’e ve ardından Interlaken Ost istasyonuna ulaşıyor. İki gece buradayım.
Eşsiz bir manzara: Rigi Dağı
İkinci gün Rigi Dağı’na çıkıyorum. Rigi Dağına çıkış yolculuğu İsviçre’nin ve önümüzdeki günlerde beni bekleyenlerin bir özeti gibi. Önce Luzern Gölü üzerindeki vapur iskelesinden feribota binip Vitznau durağında iniyorum. Vapurun sol tarafına oturanlar için manzara daha güzel. Yol boyunca martılar, İngilizce’de “crisp” dedikleri taze, çıtır çıtır, serin bir hava, Alp köyleri ve dağlarının manzarası bana eşlik ediyor.Vitznau durağında indikten sonra Rigi’ye çıkmak için neredeyse 45 derece eğimle dağa tırmanan funikülere biniyorum.Luzern merkezden tüm yolculuk yaklaşık iki saat sürüyor. Zirveye varınca manzara her mevsim muhteşem. Burada yazın yürüyüş yapmak, kışın çocukların bile kolayca kayabileceği işaretli rotalarda kızak kiralamak mümkün.
Kartpostal gibi bir köy: Lauterbrunnen
Bu yazıyı bir nesil önce yazıyor olsaydım, burayı kartpostallardan çıkmış bir köy diye tarif ederdim. İsviçre kartpostallarında, günümüzde de İsviçre tanıtımlarında, sosyal medyada fotoğrafları en çok kullanılan köy burası. İneklerin boyunlarındaki çan sesleri, kiliseden gelenlere, köyü çevreleyen zirvelerden akan Staubbach, Trümmelbach şelalaleri ve irili ufaklı buzul şelalelerinin sesleri birbirine karışıyor. Lauterbrunnen’de bir saatlik yürüyüşün ardından on dakikalık bir teleferik yolculuğu ile Grütschalp’e çıkıyor, ardından küçük bir trenle on beş dakika süren manzaralı bir tırmanışın ardından Mürren’e varıyorum.
Bir inci tanesi gibi şehir: Luzern
Alexandre Dumas Luzern için “Dünyanın en güzel istiridyesi içindeki inci” demiş. Merkezdeki Luzern Gölü, akşamları ışıkları Reuss nehrinin göle bağlandığı yere düşen ahşap Chapel köprüsü, tuval gibi renkli bina duvarları, küçük meydanları, çeşmeleri, gölü çevreleyen Pilatus ve Rigi zirveleri, sık sık düzenlenen festival ve karnavalları ile Luzern İsviçre’nin en güzel ve hareketli şehirlerinden biri. Burada iki gece konaklıyorum. İlk gün şehir merkezini, çiçekli köprüyü, Aslan anıtını görüyor, anıtın hemen yakınındaki Glacier (Buzul) bahçesini geziyor, eski şehri çevreleyen kulelere tırmanıp şehre yukarıdan bakıyorum.
Gökyüzüne merdiven dayadık: Mürren
Burası deniz seviyesinden 1638 metre yüksekte, motorlu araç bulunmayan ve kara yolu ile ulaşımı olmayan, Eiger, Mönch ve Jungfrau dağlarıyla çevrelenmiş minicik bir köy. Mevsim ne olursa olsun, güneşli bir günde buraya yapılan yolculuk ve köyde yürüyüş unutulmaz bir deneyim.
İsviçre’deki dördüncü günümde İnterlaken’den yine yaklaşık bir saatlik bir tren yolculuğu ile İsviçre’nin başkenti Bern’e gidiyorum.
Bisikletle gezilecek bir adres: Bern
Bern, aklımdaki başkent imajından farklı, küçük, yemyeşil ve yürüyerek ya da bisikletle kolayca gezilebilen bir şehir. UNESCO koruması altındaki eski şehir bölgesini, saat kulesini, iki yüzden fazla gül çeşidi içeren ünlü gül bahçesini görmek, Aare Nehri çevresinde yürüyüş yapmak için yapılan bir ziyareti fazlasıyla hak ediyor.
Golden Pass rotasına devam
Beşinci gün Golden Pass hattının kalan bölümünü içeren ve Montrö’de sonlanan üç saatlik bir seyirle tren yolculuğuna devam ediyorum. İsviçre’de nefes kesen manzaraların, Alplerin, zirvelerin, göllerin yani doğanın şehirlerden rol çaldığını, karayoluyla ulaşılamayan köylerin çoğu zaman en güzel ziyaret noktaları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Golden Pass yolculuğunun bu ikinci bölümü de saydıklarımı fazlasıyla vadediyor. Rayların üzerinde, Thun gölünün kıyısındaki Spiez kasabasını, Aare Nehri’nin kıyısı boyunca Simmental bölgesinin yeşilini, çiftlik evlerini seyrediyor, ardından İsviçre’nin şık ve zengin kasabalarından Gstaad’a ulaşıyorum. Burası aynı zamanda ülkenin Almanca konuşulan kısmından Fransızca konuşulan kısmına geçtiğim bölge. Cenevre gölü manzaralarını izleyerek Montrö’ye varıyorum.
İki gece ayırın: Montrö
Montrö’ye iki gece ayırmak ideal. Şehir merkezinde Freddie Mercury heykelini görmek ve ilginiz varsa Queen stüdyolarını gezmek mümkün. Ben bu süre boyunca şehre kıyısı olan Cenevre gölü boyunca Chillon Şatosuna yürüyor, trenle Vevey kasabasını ziyaret ediyor, 2000 metre yüksekteki manzara noktası Rochers- De Naye’a çıkıp, Eiger’den Mont Blanc’a uzanan Alplerin ve aşağıdaki Cenevre gölünün manzaralarını içime çekiyorum. Bir haftalık gezinin ardından yine bir tren yolculuğu ile havalimanına dönerken başka bir mevsimde, başka tren yolculukları için tekrar gelebilmek isteği içimde.
İsviçre hakkında bilinmesi gerekenler:
* Ülkeye giriş için Schengen vizesi gerekiyor. Yeşil pasaportla vizesiz girilebiliyor.
* Ülkede resmi dil olarak Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Romansça konuşuluyor
* Ülkenin para birimi Frank fakat neredeyse her yerde kredi kartı geçerli.
* Ülkeyi ziyaret etmek için en güzel aylar nisan, ekim arası fakat kayak tatili yapmak veya çok soğuk olmayan bir iklimde konforlu bir tren koltuğundan karlı Alp manzaraları görmek istiyorsanız kış ayları da uygun.
* İsviçre’de nispeten ekonomik bir tatil yapmak isteyenlere, uçak biletlerini erken almalarını, airbnb, Vrbo gibi sitelerden kiralama yapmalarını ve trenle seyahat etmelerini, ülkeye gelmeden Swiss Pass, Family Pass, Half Fare Card gibi indirimli veya ücretsiz ulaşım sağlayan bir bilet almalarını öneriyorum. Bunlardan Swiss Travel Pass 3, 4, 6, 8 ve 15 günlük alınabiliyor ve satın aldıktan sonra tekneler dahil, ülkenin tüm toplu ulaşım araçlarında ücretsiz seyahat etmenizi sağlıyor. Biletleri birinci sınıf ya da ikinci sınıf bilet olarak almak mümkün. Bu yazıda bahsettiğim her yerde Swiss Travel Pass geçerli. Tüm bu seçenekleri İsviçre’nin resmi demiryolu sitesi www.sbb.ch sitesinden inceleyebilirsiniz.
* İsviçre’de trenle, teleferikle ya da fünikülerle en azından iki zirveye mutlaka çıkılmalı. Ancak çıkmadan önce hava durumunu ve zirveyi canlı gösteren internet kameralarını takip etmenizi mutlaka öneriyorum. Bulutlu veya sisli bir havada zirveye çıkarsanız, üç dört metre öteden fazlasını göremeden dönüp hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Yanınızda güneş kremi, güneş gözlüğü ve dağ yürüyüşleri için uygun ayakkabılar bulundurun.
Katar Washington'da profesyonel oynuyor