HİCAZ
İnsanın yüreğine dokunan, dekoru müzikleri eşliğinde de bunu zirveye taşıyan bir oyun bir bakıma. Yükselip alçalan bir ömrün insan yaşamında kaybolan değerlerin kendisini ve toplumdaki değişimi bugüne dek hiç sorgulamamış bizlerinde yüzüne bir tokat gibi çarpıyor gerçekleri.
Kadın olmanın inanılmaz direnci ve gücü ile, bir evladıyla yaşam mücadelesi veren ve bunu içinde bunu içinde bulunduğu her türlü zorluğa rağmen başarmış, geçmiş değerlere sonuna dek bağlı bir kadının hikayesi Hicaz, Esasında hepimizin hikayesidir. Yönetmen Cem Sel. Müzik Sezen Aksu'ya ait. Mehtap bol ödüllü bir oyuncu. Orkestra oyunundaki rolüyle: 2011-2012 Sanat Kurumu Övgüye Değer Kadın Oyuncu,Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Ödülleri,En Başarılı Yardımcı Kadın Oyuncu, BernardaAlba’nın Evi adlı oyundaki Bernarda rolüyle: 2013-2014 Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu, Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Ödülleri, En Başarılı Kadın Oyuncu, Gün Batımı oyunundaki rolüyle: 2017-2018 Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Ödülleri, En Başarılı Kadın Oyuncu Ödüllerini aldı. Harika bir performans izlemek için mutlaka gidin derim.
FARKINDALIK AYI
Ekim ayı Meme Kanseri Farkındalık ayı kapsamında Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak davetinde Prof. Dr. Bahadır Güllüoğlu ve Seren Fosforoğlu moderatörlüğünde ünlüler biraraya geldi. Prof.Dr. Zehra Neşe Kavak ve Genel Cerrah Prof. Dr. Bahadır Güllü oğlu davetlilerle meme kanseri ile ilgili çok değerli bilgiler paylaştı. Annesini 52 yaşında kanserden kaybeden Seren Fosforoğlu ‘. Annem kontrollerini yaptırsaydı belki de şuanda yanımızda olacaktı’ diyerek duygusal bir konuşma yapıp kadınları kontrollerini yaptırmaları konusunda uyardı.
Davetlilerden bazıları Açelya Akkoyun, Burcu Kara, Akasya Asıltürkmen,Şebnem Özinal, Ece Vahapoğlu, Müge Ulusoy, Didem Uzel, Ayşe Burcu Kaya,Pınar Hotiç, Şebnem Demir,Mine Mahruki.
FARKINDALIK PARMAKLARININ UCUNDA!
Wellness ve Yoga Eğitmeni Ece Vahapoğlu ev sahipliğinde gerçekleşen, Meme Kanseri Farkındalık davetinde bütünsel sağlık yaklaşımıyla yoga ve nefesin tıbbi tedaviler ile iç içe olduğundan ve öneminden bahsedilirken; aynı zamanda Ece Vahapoğlu’nun davetlilere gösterdiği meme egzersizleri ve yoga hareketlerinin her kadının hayatının rutinine sokması önerildi.
Ece Vahapoğlu’nun meme kanseri ve ameliyatı geçirmiş kadınlara özel kol ve omuz egzersizleri gösterdiği bu buluşmada, meme ameliyatı sonrası koldaki lenf akımını artırmak, donuk omuz/kol sendromuna yakalanmamak ve kolun normal fonksiyonlarını geri kazandırmak için yapılması önerilen egzersizler davetlilerle birlikte uygulamalı yapıldı.
Uzun yıllardır yoga eğitmeni olan Ece Vahapoğlu; meme kanseri geçirmiş kadınlara özel yoga dersi verdiğini ilk kez paylaşırken, meme kanseri geçmişi olan ve olmayan her kadının evde düzenli olarak yapabilecekleri yoga hareketlerini gösterdi. Özellikle meme kanseri ameliyatı geçirmiş kadınlarda omuz ve kola yönelik yoga ve nefes çalışmalarının da yeniden bütünsel şifalanmaya ve güçlenmeye olumlu etkisini anlattı. Özel bir hastahanenin Sağlık Grubu doktorlarından Onkoloji Bölümü Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam da, son dönemde katıldığı uluslararası konferanslarda yoga ve nefesin meme kanserindeki destekleyici öneminden bahsederek kadınların önce kendi bedenlerinin farkında olarak evde kendilerini düzenli kontrol etmesinden ve tıptaki erken teşhis yöntemlerinden yararlanması adına toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen konuşma yaptı. Prof. Sağlam, Ece Vahapoğlu’nun yoga üzerinden meme kanserine dikkat çekmesinin ne denli doğru ve farklındalığı yüksek bir hamle olduğuna da değinerek destek verdi.
Meme kanseri farkındalığı için projeye destek veren Eve ve Maruderm de, yüksek oranda hitap ettikleri kadın müşterileri için farkındalık oluşturmaya devam ediyor.
ÜNLÜ SİMALAR IŞILDADI
Cemiyet hayatının önde gelen isimleri ve dijital dünyanın yakından takip edilen sevilen fenomenleri, İletişim Danışmanı ve Yazar Serap Oğuz’un ev sahipliğinde kahvaltı davetinde güzellik ve sağlık ürünlerini yakından tanımak üzere bir araya geldiler. Hollanda merkezli Gıda Takviyeleri konusunda öncü şirket , önemli bir kolajen takviyesi Vitanil’s ile Türkiye pazarında kendi üretim tesislerinde ürettikleri ürünlerle emin adımlarla ilerliyor. Kasım ayı itibari ile alışveriş merkezlerinde de tüketici ile buluşacaklarını belirten Dr. Sadık Göneş, markanın kolajen konusunda dünya çapında bir ekspert olduğunu da vurguladı. Benim de güzelliğime güzellik katan davette Burcu Kara, Seren Fosforoğlu, Sebile Ölmez, Aleyna Dalveren, İpek Dağıstanlı gibi ünlü isimlerle, güzelliğin sürdürülebilir olması için cildi içten de beslenmenin önemi üzerinde duruldu. Günlük güzellik rutinlerine 30 yaş itibari ile kolajen takviyesi eklenmesinin sağlıklı yaş almak ve hep güzel kalmak için ne kadar önemli olduğunun da Diyetisyen Derya Binici tarafından anlatıldığı keyifli lansmanda, davetliler bir yandan ışıltılı makyajlar yaptırıp bir yandan da kolajen tadımı yaparak hem içten hem de dıştan ışıldadılar.
BUGÜN HAYATINIZIN SON GÜNÜ OLSAYDI?
Zaman su gibi akıp geçiyor.” Sıkıntılar hiç bitmiyor. Azalıyor, hafifliyor, bir süre kendini unutturuyor; ama en olmadık zamanda yeniden ortaya çıkıyor. Yaşarken bitmesin istediğimiz, uyuyamadığımız geceler de bitiyor; tüm sıkıntıları unutturacak güzellikteki güneşli günler de. Ve hiç bir “an”, hiçbir zaman geri gelmiyor. Hayat bir daha aynı anları yaşatmıyor. Her saniye, her salise değişiyor. Bugün, hayatınızın son günü olduğunu bilseydiniz ne yapardınız? Ya da şimdi size sayılı günleriniz kaldığını söyleselerdi, kalan zamanı nasıl değerlendirirdiniz? Hepimiz farklı cevaplar veririz hiç kuşkusuz. Ama bir gerçek var; o da bir gün gerçekten yaşamakta olduğumuz hayatın biteceği. O gün gelmeden, “an”ın kıymetini bilmek; kötü zamanlar gelmeden de yaşadığımız “an”a şükredebilmeliyiz. Amerikalı köşe yazarı Emma Bomcbek’in de hiç keyifli bir hayatı yokmuş; erken yaşta babasını kaybetmiş, fakirlik içinde büyümüş, hayatı boyunca da böbrek rahatsızlığıyla uğraşmış. Ama o, hiçbir zaman “hayatını vücudunun yönetmesine” izin vermemiş. Evlenmiş, anne olmuş. İşsiz kaldığı zamanlarda umudunu kaybetmemiş.
''Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer; hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim. Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım. Daha az konuşur ama daha çok dinlerdim. Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim. Oturma odasında TV seyrederken patlamış mısır yer; yerler leke olacak diye korkmazdım… Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım. Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım. Hamileliğimin bir an önce sona erip doğum yapmayı dilemek yerine; hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim. Bu o kadar nadir bir olay ki; mucize gibi bir şey…. Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla “Önce git ellerini yüzünü yıka” demezdim. Onlara daha çok “Seni seviyorum”; ondan da daha çok “Özür dilerim” derdim. Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey, her dakikasını değerlendirmek olurdu. Dikkatle bak, gerçekten gör… Yaşa; vazgeçme. Küçük şeyler için şikâyet etmekten vazgeç.
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım. Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin… Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor. Umarım, her gününüzü değerlendirirsiniz.'' Evet, siz siz olun, hiçbir zaman umudunuzu yitirmeyin ve her gününüzü yarın çok geç olmadan sevdiklerinizle geçirin.
GEÇMİŞİ GEÇMİŞTE BIRAKIN
Yine harika bir kitap bu haftaki yolculuklarıma renk kattı. Uzman klinik psikolog Büşra Güner Güler yazmış. Diyor ki; Duygularımızı sorgularken suçu kendimize atmak kolaydır; kendimizi ve etrafımızdakileri imkânsız bir standartta tutmak. Artık farklı sorular sormaya başlamamızın zamanı geldi. Cevaplar ise aynanın ötesinde… Geçmiş travmalarımızın acısı, her ne olursa olsun kendimizi tanımak ve aşabilmek için en güçlü öğretisini sunuyor: Travmadan sonra hareket etmenin güçlüğünü kabul edebilir ama onunla hareket etmeyi öğrenebiliriz. Bu mercek sayesinde yenilenmiş bir kişisel öz değer sistemi oluşturabilir; nihayetinde koşullara, durumlara ve ilişkilere verdiğimiz tepkileri dönüştürebiliriz. Yaşamlarımızı yeniden şekillendirmenin anahtarı aslında tam da karşımızdaki aynada. Geleceğimize giden yolu temizlemek için geçmişimizi anlamamıza izin veren, zihnin bedene hâkimiyetini hesaba katan ve yaşanan travmalardan failliği geri alma yeteneğini inceleyen Geçmişi Geçmişte Bırakın, travmayı anlamak ve dönüştürmek için kullanabileceğiniz oldukça etkili bir rehber niteliğinde. Bu kitap “On Adımda Travmalarınızdan Kurtulun” gibi bir slogan içermemektedir. Böylesi oldukça yüzeysel olurdu. İşin özüne bakarsak, aslında geçmişi geçmişte bırakmak da mümkün değil. O geçmiş bizi “biz” yaptı. Niyetimiz geçmişteki travmaları dönüştürmek; bu yaşantılar etrafında büyüyüp daha işlevsel öğrenmelere ve yeni seçeneklere izin vermek.